Bölüm 1: dirim
Işbu adamın elleri açık fakat gökyüzüne
Açtı cebindeki romanı, tükürdü önsözüne
Büyük yağmurdan geçti kötü bir şair ceketiyle
Ve sokaktan kimselere selam dahi vermeden!
O ne şekilde tütün sararsa sarsın
Yaktı mı yakardı birkaç cümle ve birkaç da anı
Her ne kadar öykümüzün konusu bir başka da olsa
Vardı her düz durumda bile ters bir yanı
Söylenirdi manşetlere bıyık altından
Ve ceplerinde not alınmış kağıtlarla her defa!
Yakasında anlaşılmaz kırmızı bir çiçek;
Sorsak derdi ki, gelip geçenler diyecek merhaba!
Kötü bir ceket ve de bir paspal pantol
Böylece yaşardı çay parasına ve de tütüne
Champollion okur ve geceleri yaslanıp uçardı
Baudleaire’e lautréamont’a bir de yılmaz pütün’e…
O günden tam üç hafta önceydi
Kasabanın geniş bahçesinde ışıklı bir gecede
Sanki artık varoluş bir anlam kazanmıştı
Onun dudaklarına yapışan o birkaç damla hecede;
Je suis perdue! c’est malgré moi! je n’y peux rien!
Je ne peux pas résister! …ama bu şurada bir dursun
O üç hafta nasıl geçti bilmem
Bize kaldı şu belalı şiir bir de 3 belalı kurşun
Bölüm 2: bahçeler
Ayaklarımız bahçelerde
Ayaklarımız çimenlerde kalmış
Her gecenin var bir günahı
Bir kolunda tarla kuşları şarkı söyler
Bir kolunda kargış seni söylerdi
Gloksinyalar ve filbaharlar
Ah kasnı ve sparna
Bahçelerde intiharlar var
Görmüyorsun çıplak bulvarlarda düşlenen dünyayı
Duymuyorsun tik tak saatin kadranında korku
Ben bilendim seni bilmem bırak bizi!
Yıldız tozlarından şiirim var benim bırak bizi!
Nabzım atonal gözüm var fersizim
Mızrapsızım sen yoksan ay karası ben düzensizim
Benim üç ağır kurşunum var belalı
Ve çıkınımda bir çirkin fikrim var, vebalı
Biz sımsıkı ölümün içini gezerdik dışarıdan bakanlar ne derlerse desinler desinler!
Bölüm 3: cinayet
çekti vurdu, zavallı kızcağız düştü yere boylu boyunca
Tek kurşun! tek kurşun da borsalino şapkalıya, yerde iki seksen!
Yerde puro yerde sermaye yerde iki noksan
Iki kayıp şarkı kalan tek belalı kurşun
Iki kayıp gövde kaldı tek belalı kurşun
Onu da tuttu sıktı kendi kafasına…
Fakat her nasılsa kaldı yine hayatta
Kaldı komada aylarca
Yattı mahpus damında tam yirmi beş sene
Bir genel afla sonra çıktı bir gün işte..!
Karşısında görüp de beni
Yine yakasında anlaşılmaz bir çiçek
Gülümsedik göz göze gelir gelmez
Doğru nihavent meyhanesine
Olanı biteni o gün bana tekrar tekrar anlattı
Sabaha yakın ve en sonuncusuna şöyle başlamıştı:
Bölüm 4: ‘les fleurs du mal’
Ağzım bir küfür! kendini kesecek
Dilimde bir süslü fiyonk onun hakkından gelecektim
O mahut yaz yeni bir rıhtım çıktılardı kıyıdan
Herkes kendinden verdi ben küpeştesi oldum
Uyudun mu?
Yak bir tane daha yak yak
Doldursana kardeşim sen de!
Velhasılıkelam birader
Deniz çatladı, aşk çatladı
çatılarda damar damar
Yaz bir bakarsın çiçekleriyle geldi, bahar bir çıktı
Ben bu teknede bir ıskarmoz oldum, bir pupası karayel vurdu
Onu gördüm farbalalı başında tafta kurdele
Bir kaleskadan indi bir kontrdans
Borsalino şapka…
Bir adam…
Sonra kardeşim…
3 belalı kurşun…
Işbu adamın elleri açık fakat gökyüzüne
Açtı cebindeki romanı, tükürdü önsözüne
Büyük yağmurdan geçti kötü bir şair ceketiyle
Ve sokaktan kimselere selam dahi vermeden!
O ne şekilde tütün sararsa sarsın
Yaktı mı yakardı birkaç cümle ve birkaç da anı
Her ne kadar öykümüzün konusu bir başka da olsa
Vardı her düz durumda bile ters bir yanı
Söylenirdi manşetlere bıyık altından
Ve ceplerinde not alınmış kağıtlarla her defa!
Yakasında anlaşılmaz kırmızı bir çiçek;
Sorsak derdi ki, gelip geçenler diyecek merhaba!
Kötü bir ceket ve de bir paspal pantol
Böylece yaşardı çay parasına ve de tütüne
Champollion okur ve geceleri yaslanıp uçardı
Baudleaire’e lautréamont’a bir de yılmaz pütün’e…
O günden tam üç hafta önceydi
Kasabanın geniş bahçesinde ışıklı bir gecede
Sanki artık varoluş bir anlam kazanmıştı
Onun dudaklarına yapışan o birkaç damla hecede;
Je suis perdue! c’est malgré moi! je n’y peux rien!
Je ne peux pas résister! …ama bu şurada bir dursun
O üç hafta nasıl geçti bilmem
Bize kaldı şu belalı şiir bir de 3 belalı kurşun
Bölüm 2: bahçeler
Ayaklarımız bahçelerde
Ayaklarımız çimenlerde kalmış
Her gecenin var bir günahı
Bir kolunda tarla kuşları şarkı söyler
Bir kolunda kargış seni söylerdi
Gloksinyalar ve filbaharlar
Ah kasnı ve sparna
Bahçelerde intiharlar var
Görmüyorsun çıplak bulvarlarda düşlenen dünyayı
Duymuyorsun tik tak saatin kadranında korku
Ben bilendim seni bilmem bırak bizi!
Yıldız tozlarından şiirim var benim bırak bizi!
Nabzım atonal gözüm var fersizim
Mızrapsızım sen yoksan ay karası ben düzensizim
Benim üç ağır kurşunum var belalı
Ve çıkınımda bir çirkin fikrim var, vebalı
Biz sımsıkı ölümün içini gezerdik dışarıdan bakanlar ne derlerse desinler desinler!
Bölüm 3: cinayet
çekti vurdu, zavallı kızcağız düştü yere boylu boyunca
Tek kurşun! tek kurşun da borsalino şapkalıya, yerde iki seksen!
Yerde puro yerde sermaye yerde iki noksan
Iki kayıp şarkı kalan tek belalı kurşun
Iki kayıp gövde kaldı tek belalı kurşun
Onu da tuttu sıktı kendi kafasına…
Fakat her nasılsa kaldı yine hayatta
Kaldı komada aylarca
Yattı mahpus damında tam yirmi beş sene
Bir genel afla sonra çıktı bir gün işte..!
Karşısında görüp de beni
Yine yakasında anlaşılmaz bir çiçek
Gülümsedik göz göze gelir gelmez
Doğru nihavent meyhanesine
Olanı biteni o gün bana tekrar tekrar anlattı
Sabaha yakın ve en sonuncusuna şöyle başlamıştı:
Bölüm 4: ‘les fleurs du mal’
Ağzım bir küfür! kendini kesecek
Dilimde bir süslü fiyonk onun hakkından gelecektim
O mahut yaz yeni bir rıhtım çıktılardı kıyıdan
Herkes kendinden verdi ben küpeştesi oldum
Uyudun mu?
Yak bir tane daha yak yak
Doldursana kardeşim sen de!
Velhasılıkelam birader
Deniz çatladı, aşk çatladı
çatılarda damar damar
Yaz bir bakarsın çiçekleriyle geldi, bahar bir çıktı
Ben bu teknede bir ıskarmoz oldum, bir pupası karayel vurdu
Onu gördüm farbalalı başında tafta kurdele
Bir kaleskadan indi bir kontrdans
Borsalino şapka…
Bir adam…
Sonra kardeşim…
3 belalı kurşun…